Alman tarihçi Brauns: YPG birçok halktan üyesi olan
bir güç
ANF BERLİN
24.12.2013 07:48:48
Rojavaya
giderek Kürtlerin mücadelelerini yakından gören Alman tarihçi-gazeteci
Nikolaus Brauns, YPGnin çeşitli halkların temsilcilerinden
oluşan büyük bir güç olduğunu söyledi. Brauns, Kürtlerin Suriye için
dış müdahale olmadan, etnik dinsel ayrılıklara yer
vermeden bir demokratik dönüşüm taleplerini Cenevre2ye de
taşıyacaklarını belirtti.
Rusyanın
Sesi Radyosunun Almanca yayınlanan bir programına katılan ve
Kürtlerle ilgili çalışmalarda öne çıkan Alman tarihçi-gazeteci
Dr. Nikolaus Brauns, Rojava devrimi, PYD ve YPGnin mücadelesi, diğer
halklarla olan ilişkileri ile uluslararası diplomatik
çabalarını değerlendirdi. Brauns, Cenevre2 Konferansında
katılacak Suriyeli örgüler ve yabancı güç odakları ile
çıkar çatışmaları hakkında da önemli bilgiler verdi.
Bir çok
sefer Rojavaya giderek, Kürtlerin mücadelelerini yakından gören Braunsun
Rusyanın Sesi muhabiri Alexander Sorkinin sunduğu radyo
yayınındaki röportajından bazı bölümleri aktarıyoruz:
REHİN
ALMA OLAYLARININ HEDEFLERİ
Dr. Nikolaus
Brauns, Rojavada son günlerde yeniden yaşanan rehin alma olaylarına
yönelik soruyla başlayan röportajında, El Kaideye bağlı
çetelerin bu faaliyetlerindeki amaçları ve gruplar hakkında
şu bilgileri veriyor: Kanımca rehin almalarda birinci etken
kriminel. Paraya ulaşmak istiyorlar. Özellikle Hristiyanlara
yapıldığı gibi, rehin alınarak, ailelerden fidye
isteniyor.
Bir
diğer hedef ise şu; Kürt ve hatta bir çok Arap ailesi de bu rehin
almalar yoluyla baskı altına alınıyor ki bu da, oradaki
Halk Meclisleri hareketi ve Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile
çalışmaları engellemek amacıyla yapılıyor.
Üçüncü hedef
olarak da, Özgür Suriye Ordusu içerisindeki Batı yanlısı
gruplardan gelecek saldırılara karşı kendilerini güvene
almak istemeleri.
Rehin alma
olaylarını yapanların başında El Kaideye
bağlı Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ve El Nusra
Cephesi var. Yine bazı Barzaniye yakın olan küçük Kürt grupları
ile Türkiye ile işbirliği içerisinde olan bazı Kürtler
vardı. Bunların bir kısmı da rehin alma olaylarına
katıldı. Bu gruplar, bu yöntemlerle kendilerinin Rojava halkı
üzerinde hiç bir etkileri olmadıklarını da kanıtlıyorlar.
Rojava ve
çevresinde faaliyet yürüten İslamcı grupların gücüne
ilişkin bir soruya yönelik olarak ise Brauns şöyle dedi: Net bir
rakam vermek çok zor. Binlercesinin tek seferde Türkiye sınırı
üzerinden geldikleri bir çok seferler gözlendi. Tabii bu geçişler direkt
Kürt bölgelerine olmadı. Kürtlerin yoğunlukta olduğu bölgeler
birbirinden ayrılmış adacıklar şeklinde. Bu
adacıklar arasında bir çok Arap köyü ve beldeleri var. Ve
İslamcı militanlar özellikle buralarda yerleştiler. Oralarda
kısmen de olsa yerel aşiretlerin de desteğini aldılar.
Fakat bu destek Arap halkın bu kesimlerin terörünü görmeleri nedeniyle
giderek kayboluyor.
CİHAD
TURİZMİ YAPILIYOR
El Kaide
bağlantılı çetelerin Suudi Arabistan ve Katarda silah ve para
yardımı aldığını belirten Dr. Brauns, Türkiyenin
de sınırının yanı başında Kürtlerin kendi
kendilerini yönettiği bir bölge oluşmasını engellemek
amacıyla önemli yardımlar yaptığını
hatırlatıyor. Suriyeye yönelik önemli bir Cihad Turizmi
olduğunu söyleyen Brauns, bu amaçla kullanılan istikametlerin önemli
bir kısmının Türkiye üzerinden geçtiğini de kaydediyor.
Türkiyenin Serekaniyedeki çetelere verdiği eğitim, cephane vb
yardımların altını çizen Nikolaus Brauns,
Ceylanpınardan gündüz gözüyle sınırı geçen tankı ve
yaralı taşıyan ambulansları da bu desteğe örnek olarak
verdi.
SİLAH SEVKİYATINA
OPERASYON BATININ BASKISIYLA OLDU
Brauns konuyla
ilgili olarak şöyle dedi: Geçtiğimiz haftalarda ilk kez Türkiyeden
İslamcı militanlara yapılan bir kaç silah sevkiyatı
durduruldu. Türk basını bu tür olayları hemen
büyük harflerle veriyor. Benim görüşüme göre bunun arkasında
da şu var; tüm bunlar olurken, Türkiyenin
bazı NATO ve AB üyesi dostları El Kaideye verilen direkt
desteği kesmesi için baskı yapıyor. Çünkü
Almanya gibi ülkelerde cihatçı gençlerin Avrupadan orada savaşa
gidip, daha sonra iyi eğitimli ve yüksek moralle geri dönerek
Batıdaki hedeflere karşı saldırılar
gerçekleştirebilecekleri korkusu hakim. Ve bu nedenle de Türk Hükümetine
yönelik eleştiriler de vardı.
Görüldüğü
kadarıyla bu destek şimdilik biraz azaldı. Hem Suriye Ordusunun
Şam çevresindeki, hem de YPGnin son zamanlarda bazı küçük
şehirler ile köyleri yeniden ele geçirmesini bununla (Türkiyenin
desteğinin kesilmesi) ile izah edebiliriz.
Bir soru
üzerine YPG güçleri tarafından gözaltına alınan El Kaide
yanlısı çetelerin ifade tutanaklarına
ulaştığını kaydeden Nikolaus Brauns, Suriye
dışından gelen savaşçıların bir çoğunun
Kürtlerin de onlar gibi Müslüman bir halk olduğundan dahi haberdar
olmadıklarını söyledi. Brauns şöyle devam etti: İfade
tutanaklarında gördüklerim oldukça ilginçti. Bunların çoğu
aslında Suriyeli değildi, tam anlamıyla bir Cihad Turizmi ve
dünyanın her tarafından gelmişler. Oralardan asker
ajansları tarafından getirilmişler. Katliamlardan kurtulanlardan
duyduğumuz kadarıyla, orada insanları boğazlayanlar
arasında sarışın Almanlar bile varmış. Kimi
anlatımlara göre çatışmalara Çinliler de
katılıyormuş ki, bunlar tahminimce Müslüman Uygurlu
azınlığa mensuplar. Bu kişilerin bir çoğu tam olarak
nerede savaştıklarını da bilmiyorlardı.
Duyduğumuz bazı anlatımlara göre, yakalandıktan sonra
şehirlere getirilen çete üyelerinden bazıları ezan sesini
duyduklarında hayrete kapılıyorlarmış. Ve Kürtlere
siz Yahudi değil misiniz? Neden ezan var? diye soruyorlar.
Bu
Cihatçı gençlere Şama gidiyorsunuz denmiş. Şam Büyük
Suriye demek, yani Iraktan Ürdüne, İsrail ve Filistini de içine
alıyor. Bu kişiler doğal olarak son savaşlarını
Yahudilere karşı yapacaklarını sanıyorlardı. Bir
çok İslamcı, genel olarak inançlı Müslümanlara karşı
savaştıklarını anladıkları gibi bu cihatçı
gruplardan ayrılıyorlar. Tabii bunların (YPG tarafından
yakalananlar) büyük kısmı sonradan serbest bırakıldı.
Özellikle eğer Türk, Kürt ve ya Suriyeli Araplar böylece geldikleri
yerlere dönebilsinler diye.
YPG BİR
ÇOK HALKTAN ÜYESİ OLAN BİR GÜÇ
YPGnin kimi
kesimlerce sanıldığının aksine El Kaideci gruplara
karşı kurulmadığını hatırlatan Dr. Nikolaus
Brauns, YPG hakkındaki gözlemlerini şöyle aktarıyor:
YPGnin
sözcüsüne göre gücü 45 bin kadın ve erkekten oluşuyor.
Savaşçılarının üçte birine yakını
kadınlardan oluşuyor. Bu tabii ki, Ortadoğu ve Suriye için
oldukça özel bir durum. Yine bunlara tümüyle Kürt savaşçıları
demek de doğru değil. Çünkü bu dönemde Hristiyan
azınlıklar, Suriyeliler, Süryaniler ve diğer gruplara mensup
savaşçılar var. Bir çok Arap var içlerinde. Özellikle Arap köylerinin
yoğunlukta olduğu bölgelerde sadece Araplardan oluşan YPG
birlikleri oluşturuldu. Çünkü Kürtler de, Biz hiç bir şekilde
diğer halklar üzerinde bir Kürt hakimiyeti kuruyormuşuz gibi
görülmesini istemiyoruz diyorlar.
Eklemekte
yarar gördüğüm bir diğer nokta da şu; Batılı
basında YPGnin Rojavada hakim güç olan PYDnin savaşçı kolu
olduğu gibi bir izlenim var. Elbette PYD bu savaşçı güçleri
kuran parti. Ama geçen süre içerisinde sosyal demokrat, komünist ve hatta
gerçekte PYDye karşı düşman olan partilere mensup
savaşçılar da var. Bu kişiler, Her ne kadar PYD ile
sorunlarımız olsa da, Savunma Birlikleri, İslamcılar
tarafından kesilmek istenmiyorsak bizim yegane korunma
olanağımız diyorlar.
Brauns,
başta Qamışlo olmak üzere hassas bölgelerde Suriye Ordusu ile
YPG güçlerinin aynı alanlardan geçseler bile birbirlerini görmezden
gelebildiklerini belirtirken, sıkça dillendirilen Suriye ordusu ve YPG
arasında ittifak olduğu yönündeki iddiaların da doğru
olmadığının altını çizdi.
RUSYA
KÜRTLERLE DİYALOĞA AÇIK OLAN İLK DEVLET
PYDnin
özellikle Cenevre 2 Konferansı için özel çaba sarfeden Rusya ile
ilişkilerine de değinen Alman uzman, Rus hükümetinin Kürtlerle
diyaloğa açık olan ilk devletlerden olduğunu
hatırlattı. Brauns şöyle dedi: Bir çok batılı devlet
işte bunlar ne de olsa yarı yarıya teröristtir derken, Rus
Hükümeti PYD lideri Salih Müslimi ağırladı. Düzenli olarak
görüşmeler var. Rusya, Kürtlerin, ve hatta PYDnin de dahil olduğu
geniş bir Suriye iç muhalefetinin Cenevrede temsil edilmesinde fayda
gördüğüne dair de sinyaller verdi.
HRİSTİYANLAR
YPG BÖLGELERİNDE İBADETLERİNİ ÖZGÜRCE YAPABİLİYOR
Rusya ve PYD
arasındaki ilişkiler daha da ilerliyor. Örneğin bugün, PYD
yöneticileri ile Rus Ortodoks Kilisesi üyeleri arasında bir görüşme
vardı. Rus Ortodoks Kilisesi, Suriye ve Rojavadaki Ortodoks Hristiyanlar
için endişeli olduğunu açıkça gösterdi. Ve, bu süreçte oradaki
Hristiyan kiliselerini koruma işlemini de zaten PYD ve ona yakın olan
Halk Savunma Birlikleri üstlenmiş durumda.
Ben bizzat
kendim Kürt savaşçılar tarafından kurtarılan kiliseleri
gördüm. Kapıda mermi izleri ve El Kaide logoları vardı ve
Papazlar bana şöyle dediler: Şimdi Kürt savaşçıların
koruması altındayız ve korkmuyoruz. İbadetimizi özgürce yerine
getirebiliyoruz. Ancak Kürtlerin koruması olmasa, çaresizce
İslamcılara teslim edilmiş olacaktık.
KÜRTLERİN
CENEVREDEN BİR ÇOK BEKLENTİSİ VAR
Kürtlerin
Cenevre 2 Konferansından beklentilerine yönelik soruya cevap veren
Nikolaus Brauns, Rojavanın coğrafik durumu ele
alındığında Kürtlerin başka bir yerden yardım
almadan bir savaşa çekildiklerine dikkat çekti. Brauns, sadece Türkiye ve
Iraka komşu olan Rojavanın bir Açlık ambargosu ile karşı
karşıya bırakıldığını söylerken,
coğrafik konum nedeniyle de Kürtlerin ayrılıkçı fikirlere
uzak olduğuna vurgu yapıyor.
Kürtlerin
Cenevreden Suriyeli bir çözüm beklediklerini de kaydeden Brauns, bu nedenle de
PYDnin Kürtlerin bir heyet olarak konferansa katılmakta ısrarlı
olduğunu belirtti. Brauns, Kürtlerin ikinci bir Lozan yaşamamakta
kararlı olduklarına ve Kürt Yüksek Konseyi adıyla Cenevreye
gitmek istediklerine dikkat çekerken, PYDnin Cenevreye
bakışına yönelik şu sözlere yer verdi:
Önemli bir
diğer nokta da var. PYD şunu diyor: Rojavada şu anda
yaptığımız gelecekteki demokratik bir Suriyeye örnek
olabilecek şekilde tüm etnik ve inançsal grupları da içine alacak bir
Demokratik Özerk Yönetim modelidir ve bunu Cenevrede göstermek istiyoruz. Biz
bu modelimizi ülkenin diğer bölgelerine de çözüm olarak
sunacağız.
SİLAH
SEVKİYATININ DURDURULMASI İSTENECEK
"Ancak
Cenevreden en büyük beklenti, şiddeti ve savaşı sona erdirecek
bir ortak iradenin çıkması. Bence buradaki en büyük beklenti ise,
ÖSO, İslamcılar ve diğer gruplara yönelik silah sevkiyatına
son verecek bir karar çıkması.
Evet, bu
Kürtlerin de talebi ve bu kesin. Rojavada insanlara sorduğumuz zaman da
aynı cevapları aldık. İnsanlar, bizler burada kendi
kendimize yardım edebiliriz, kendimizi savunabiliriz. Ama
Avrupalılara, gazetelerinde özgürlük savaşçısı diye
kutlanan insanların Avrupadan aldıkları silahlarla burada neler
yaptıklarını anlatın diye cevaplar veriyorlar.
PYD ile
farklı Arap sol, sosyalist ve laik partilerin de dahil olduğu
demokratik dönüşüm yanlısı ittifakın da başından
beri istediği temel taleplerden biri de şuydu: Şiddete
hayır. Dış müdahale olmadan, etnik-dinsel ayrılıklara
yer vermeden bir demokratik dönüşüm. Elbette Kürt delegasyonu
konferansa alınırsa bu telepleri Cenevreye de taşıyacak.
TÜRKİYEYE
SİLAH KANALLARINI KAPAT BASKISI OLACAK
Nicolaus
Brauns, Rusyanın Sesi muhabirinin, Suriye sorunu gerçekte
uluslararası bir sorun. Suudi Arabistan ve Katarın İslamcı
isyancıların desteklediklerini söylediniz. CIA Ürdünde eğitim
kampları kurarken, AB de maddi imkanlarını veriyor. Cenevreye
atfedilen bunca umut ne kadar gerçekçi? sorusuna işe şu
yanıtı verdi: Ben kendim şüpheyle yaklaşıyorum.
Öncelikli sorun kimlerin temsil edileceğinin belli olmaması. Hangi
muhalif ve ya muhalif denen gruplar katılacak? Kürtlerin hangi
şekilde katılacakları da belli değil.
Barzani
yanlıları Müslüman Kardeşler ile katılmayı deniyorlar,
diğer yandan da Kürt partilerin Kürt Yüksek Konseyi çatısı
altında katılma çabaları var. Batılı ülkelerin ise
sadece Ulusal Koordinasyon Kurulu ile katılmasını istediği
duyumları geliyor. Yani batı tarafından desteklenen
Yurtdışı muhalefeti.
Ancak
kimlerin katılmayacağını söyleyebilirim: El Kaide, ve ya
ÖSOnun geçen süreçte Batıya karşı pozisyon alarak, El Kaide ile
ortak cephe kuran birlikleri katılmayacak. Bu gruplar tahminimce davet
edilmeyecek ki, onların da bu konferansa katılmaya niyetleri yok.
Onlar hedeflerinin Suriyede bir İslam devleti kurmak olduğunu ve
bunun için savaşa devam edeceklerini söylüyorlar.
Bundan
dolayı da konferansta yer alacakların, bu gruplara silah
verilmemesini ve belki de Türkiyeye silah kanallarını kapatması
için baskı yapılmasını talep edeceklerini söyleyebilirim.
KONFERANSIN
KADERİNİ ABD VE RUSYANIN ÇIKARLARI BELİRLEYECEK
Tabii yine
de konferanstan çıkacak sonuca şüpheyle yaklaşıyorum.
Konferansın arka planındaki hedef ne? Konferans
gerçekleşebilecek mi? ABD, Esadın oldukça çabuk düşeceğini
umuyordu. Sonra gördüler ki Esad halk arasında
sanıldığından daha fazla yer edinmiş.
En
azından şu da var; Geçen süreçte bir çok Esad karşıtı
aslında Esadın alternatif olarak görülen ve boğaz kesen El
Kaidecilere oranla daha küçük bir sorun olduğuna kanaat getirdiler. Ve
ABDde artık öyle hızlı bir rejim değişikliği
gerçekleştirmenin giderek imkansız olduğunu görüyor. El Kaide
bugün batının yardımıyla Suriyede olduğu kadar hiç
bir zaman böyle güçlenmemişti ve ABD orada bir El Kaide devletinin
oluşması tehlikesini görüyor.
Yine,
doğal olarak batının müttefiki olan İsrailin hemen
yanı başında yığınca El Kaide
savaşçısı olmasından mutlu olmadığını
tahmin edebiliriz. ABDnin çıkarına olan, bizzat provoke ettiği
bu kaos içerisinde bir şekilde sükuneti sağlamak.
Diğer
tarafta ise Rusya var. Rusya, mevcut statükodan ziyade eski statükoyu bir
şekilde yeniden inşa etmek isteyecektir; Sükunet, İstikrar ve
(Akdenizdeki) deniz üssüne geçişine devam edebilmek. Ve aslında
(Rusyanın) tüm bu çıkarları temelinde de konferansın
gündeme geldiğini söyleyebilirim.
KATAR VE
SUUDİ KAOSU DEVAM ETTİRMEK İSTİYOR
Vaki, Rusya
ve ABD arasında çok şey müzakere edilecek. Masada oturacak
diğerleri adeta satranç tahtasındaki piyonlar olacak. Ama yine de
masada bir çok piyon ve oyuncu eksik, özellikle de Körfez monarşileri. Bu
devletlerin orada nasıl temsil edileceklerini bilmiyorum ama, öyle kolay
rahat bırakmak ve Suriyeye hızlı bir şekilde adil
barışçıl çözümün gelmesi gibi bir hedefleri yok.
Bu
devletlerin açık bir hedefi var, o da, Suriyede
savaşçılarını savaşa devam ettirmek. Ve ihtiyaç
halinde Esad düşene kadar, yada onların deyimiyle Suriyedeki Alevi
ve ya Şii hakimiyeti bitene kadar daha başka kaos ortamı
yaratmak.