‘ABD Erdoğan’ı Cemaat Vasıtasıyla Düşürmek İstiyor’

 

ABD’nin AKP’yi Gülen aracılığı ile bitirmeye çalıştığına dikkat çeken Brauns, “İşte tarihin bu durağında Erdoğan’ın, barış ve hukuki bir zemin inşa etmesi için son şanstır. Büyük bir demokratikleşme programı darbenin arkasındaki bütün karanlık odakları dağıtacak ve bu Erdoğan’ın kendisini de kurtaracaktır. Tabii ki de Abdullah Öcalan’ın dediği gibi eğer gerçek ve derin bir barış süreci inşa etmeye yürekleri varsa” dedi.

 

 

Gülen Cemaati üzerine uzun yıllar çalışma yürüten Alman Sol Parti Baş Danışmanı Dr. Nikolaus Brauns, Gülen cemaatini “Liberal İslam’ın ve Neo-Liberal iş dünyasının bir destekçisi” olarak tanımladı. ABD’nin AKP’yi Gülen aracılığı ile bitirmeye çalıştığına dikkat çeken Brauns, “İşte tarihin bu durağında Erdoğan’ın, barış ve hukuki bir zemin inşa etmesi için son şanstır. Büyük bir demokratikleşme programı darbenin arkasındaki bütün karanlık odakları dağıtacak ve bu Erdoğan’ın kendisini de kurtaracaktır. Tabii ki de Abdullah Öcalan’ın dediği gibi eğer gerçek ve derin bir barış süreci inşa etmeye yürekleri varsa” dedi.

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması ile ayyuka çıkan AKP-cemaat çatışmasının perde arkasındaki gelişmeler oldukça dikkat çekici. Derin siyasi ve tarihsel analizleri gerektiren bu çatışmaya ilişkin Alman Sol Parti Baş Danışmanı Dr. Nikolaus Brauns DİHA’ya değerlendirmelerde bulundu. Uzun yıllardır Gülen Cemaati hakkında kapsamlı araştırmalar yapan Brauns, bu çatışmanın başlangıçta iki müttefikin arasında para ve devlete etki etme biçiminde yansıtıldığını belirterek, aslında bu durumun AKP hükümetine ulusal ve uluslararası güçler tarafından düzenlenen bir operasyon olduğunu ifade etti.

 

‘The Cemaat Erdoğan’ın devlet başkanı olmasını istemiyor’

Cemaatin hiçbir zaman İslami eğilimli partileri desteklemediğine vurgu yapan Brauns, AKP döneminde eğitimli insan gücünün AKP ile birlikte konumlandığına dikkat çekti. Brauns, 2004 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın AKP’den cemaate karşı tavır almasını istediğini ifade ederek, AKP’nin birkaç yıl sonra cemaatle birlikte askere kadar uzanan Ergenekon operasyonlarını başlattığını aktardı. Yargı ve emniyette, cemaat kadrolarının güçlü olarak örgütlendiğine dikkat çeken Brauns şunları aktardı: “Gelinen aşamada çok iyi anlıyoruzki cemaat ve Erdoğan arasında sürekli bir güvensizlik var. Erdoğan Mit vasıtasıyla cemaatle ilgili gözlem yapmaya karar verince, cemaat yargıdaki kadroları aracılığı ile yozlaşmış AKP’liler ile ilgili soruşturma başlattı. Kendi laik karşıtlarını susturduktan sonra, AKP ve cemaat en büyük payı almak için kapışmaya başladılar. The Cemaat şu anda Erdoğan’ın devlet başkanı olmasını istemiyor. Ayrıca kendi aralarında İran, İsrail ve Kürt mevzusu hakkında da farklı görüşler var. KCK ile yapılan barış görüşmeleri dolayısıyla, cemaat, Mit’in Genel Sekreteri Hakan Fidan’ı tutuklamak istedi. Bu aslında doğrudan Erdoğan’a yönelik bir hareketti. Bu andan itibaren, Erdoğan eski partnerine karşı oldukça ihtiyatlı idi. Bu iki senede ufak çaplı bir kaç tartışma olmuştur aralarında fakat kavganın resmen ilan edilmesi Erdoğan’ın dershaneleri kapatmak istemesiyle ortaya çıktı. Devamında ise cemaatin AKP’ye karşı hamlesi geldi. Fakat gerçekte sonra yapılan operasyonun uluslararası bir boyutu muhakkak var.”

 

‘Birleşik Devletler Erdoğan’ı cemaat vasıtasıyla düşürmek istiyor’

Uluslararası siyasetin Erdoğan’ı ortadan kaldırmak istendiğine dikkat çeken Brauns, bunu da cemaatin eliyle gerçekleştirilmek istendiğini vurguladı. Brauns şöyle devam etti: “ABD, Erdoğan’ı cemaat vasıtasıyla düşürmek istiyor. Geçmişte, Erdoğan Müslüman kardeşliğinin bir parçası olarak Büyük Ortadoğu Projesinde bir aktör olarak görüldü. Fakat daha sonra Mısır’da ABD destekli bir darbe olurken, Türkiye ve Batı Suriye’de Müslüman kardeşler tarzındaki yapıları iktidara taşıyamamıştı. Bu da Erdoğan’ın Washington’da gözden düşmesine sebep oldu. Ayrıca Erdoğan’ın Suriye’de El-Kaide’ye arka çıkması onu ABD’nin gözünde bir sorun haline getirdi. Amerika’daki İsrail lobisi ve bazı Birleşik Devletler AKP’ye yaptırım uygulamak için girişimlerde bulundular. Çünkü hükümet, Halkbank aracılığıyla İran’a yönelik ambargoyu deliyordu. Tam bu zamanlarda, Gezi Parkı eylemleri, Türkiye’nin stabilizesini ABD ve onun uluslararası müttefiklerinin nezdinde düşürmüştü. Bu sırada Abdullah Gül ve cemaate yakın bazı AKP’liler kendilerini Erdoğan’a göre biraz daha liberal bir tarzda resmettiler.”

 

‘Cemaat ve CHP arasında genel seçimlere yönelik bir anlaşma var’

Aralık ayında ABD’nin Erdoğan’a karşı darbe vurulmasına dönük yeşil ışık yaktığını dile getiren Brauns, CHP’nin ise bu komplonun ayrıca bir parçası olduğunu belirtti. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Amerika’yı ziyareti sırasında Dışişleri Bakanlığı ile görüştüğünü belirten Brauns, “Şu anda cemaat ve CHP arasında genel seçimlere yönelik bir anlaşma var. CHP’nin Ankara ve İstanbul’daki adayları yerel seçimlerde cemaat tarafından desteklenecek gibi görünüyor. Daha öncesinde Gülen’in Mustafa Sarıgül’ü kendi oğlu gibi sevdiği iddia edilmişti. CHP cemaat vasıtası ile yeniden devlet partisi olma amacını güdüyor” dedi.

 

‘Cemaat paralel bir yapılanmaya sahip’

Cemaat ve AKP hükümeti arasındaki çatışmalar ile birlikte sıkça konuşulan “paralel devlet” tartışmalarına da değinen Braund, “Gülen Said’i Nursi’nin görüşlerini takip ediyor. Yani devlete doğrudan saldırmayın ama devlet kurumlarının içinde yerleşip örgütlenin” dediğini belirtti. Brauns şöyle devam etti: “Siz bu yapıyı ister ‘Derin devlet’ ister “Yeşil Ergenekon’ isterseniz de ‘Gladio B’ olarak adlandırın, devlette kesin olarak örgütlenmiş cemaat paralel bir yapılanması var. Gülen 1970′lerin ikinci yarısından itibaren kendi taraflarını kurumlara girmeleri için teşvik etti. Tabi bunun kilit noktası polistir. Gülen’in de desteklediği 12 Eylül darbesinden sonra, ordu birçok kurumu Türk-İslam görüşü vesilesiyle cemaate açtı. Burada solcu eğilimli bürokrasi ve kurumları hedef alınmaktaydı. Bu hareket Gülencilerin işini hiç olmadığı kadar kolaylaştırdı. 2002′de başlayan ve Anayasa referandumunda güçlenen ittifak Gülencilerin devlette daha fazla ve iyi yerlere gelmesinin önünü açtı. Ahmet Şık, Nedim Şener ve daha öncesinde Gülen Cemaat’inin içerisinde yer alan eski polis şefi Hanefi Avcı kitaplarında bu örgütü teşhir ettiler. Cemaat hakkında yaptıkları eleştirel açıklamalar sebebiyle ‘terör’ yasasının da desteğiyle bu üç insan tutuklandı. Erdoğan bu sebeplerle cemaati paralel devlet olarak anmakta haklıdır. Fakat cemaate bu paralel devleti yaratması için bütün fırsatları Ergenekon’a ve diğer ortak düşmanlarına karşı- sunan yine Başbakandır. Laik bürokrat ve askerler, Kürt hareketi ve sosyalist hareket bu ortak düşmanlardan bir kaçıdır.”

 

‘Gülen’in destekçileri okullar açmak için teşvik edildi’

Gülen’in ABD ile ilişkisi Erzurum’da kurulan komünizmle mücadele derneklerine kadar uzandığını ve bu organizasyonlar ile CIA’nın faşistler aracılığıyla örgütlendiklerini kaydeden Brauns, bu örgütlenmenin daha sonra bozkurtlar ile anılan Gladio tipi örgütlenmelere dönüştüğünü söyledi. 1980′lere gelindiğinde Gülen’in destekçileri Sovyetlere bağlı olan Türkî Cumhuriyetlerde okullar açmak için teşvik edildiğini belirten Brauns, bu okulların 1990′larda CIA’nın Orta Asya’daki operasyonlarında işlevleri olduğuna dikkat çekti. Bundan dolayı Rusya Federasyonu’nun bu okulları kapatma kararı aldığını aktaran Brauns, “Eski Birleşik Devletler Federal Polisi FBI çevirmeni ve ünlü muhbir Sibel Edmonds bu konu hakkında konuşmuştu. Edmonds Türkiye’deki cemaati ‘Gladio-B’ olarak tanımlıyor. Amerika JİTEM tarzı Gladyo’yu bıraktı ve daha esnek olan Gülen Cemaati’ni daha iyi bir tercih olarak gördü. 1999′da Türkiye’den çıkarken eski CIA dostları Gülen’in yeşil kart alması için ona yardım ettiler. Yine de Gülen’i Amerika’nın ajanı olarak ve CIA üyesi olarak resmetmek yanlıştır. Bu daha çok Merkez Asya’da oynanan büyük oyunda CIA ile cemaat arasındaki bir ortaklık ya da simbiyotik ilişkidir. Ayrıca cemaat İran için jeopolitik önem arz eden ve İran’ın etkisinde bulunan bölgelerde, Türk-İslam tarzı bir bariyer olarak işlev görüyor” dedi.

 

‘Bakanlar Almanya’daki cemaat okullarının koruyucu azizeliğini üstleniyor’

Geçen yıllarda Alman Bakanlar ile Gülen’in iş derneklerinin çok sayıda enerjiyle ilgili kongreler düzenlediğini aktaran Brauns şunları aktardı: “Bu Bakanlar Almanya’daki cemaat okullarının düzenlediği Pangea-Matematik olimpiyatlarının koruyucu azizeliğini üstleniyor. Batı Kapitalizmi için Gülen hareketi liberal İslam’ın ve Neo-Liberal iş dünyasının bir destekçisidir. İsrail ile arası iyidir ve ideolojik olarak İran’a karşı konumlanmıştır. Cemaatin bu özellikleri onu Batı için mükemmel bir partner haline getiriyor. Fakat hakikatte cemaatin batı karşıtı bir gündemi de var.”

 

‘Erdoğan görüşmeleri başlatmak istediğini söyledi’ 

Erdoğan ve cemaat arasındaki çatışmanın bir diğer nedenini Kürt sorununun çözümünde anlaşılamadığına bağlayan Brauns, ikisinin de bir şekilde Kürt mevzusunu idare etmeye çalıştığını belirtti. İlk etapta asıl olarak meseleyi daha fazla inkâr temelinde kurguladıklarını kaydeden Brauns, başarısızlıkla sonuçlanan bu durumun akabinde Erdoğan’ın MİT Genel Sekreteri Hakan Fidan’dan tekrardan görüşmeleri başlatmak istediğini belirtti. Brauns, “Bunun üzerine cemaatin karşı çıkmasıyla kaotik bir sürecin gelişimi kaçınılmaz oldu” diyerek sözlerine şu şekilde devam etti: “Gülen güçlü bir Türk milliyetçisi ve Kürtlerin dil talebine bile karşıydı. Fakat geçtiğimiz sene, Güney Kürdistan’dan verdiği mülakatta anadilde eğitimi desteklediğini belirtti. Fakat Gülen ve cemaat kültürel anlamda Kürt haklarını, Kürtleri kazanmak ve devletteki varlıklarını güçlendirmek için desteklerken, PKK ve Öcalan ile yapılan barış görüşmelerine şiddetle karşı çıkıyordu. Ekim 2011′de Gülen’in yaptığı açıklamaları hatırlıyoruz. Bu konuşmada Türk Ordusundan Kürt aktivistlerini bitirmesini istiyordu. Ve bu açıklamadan iki ay sonra Roboski’de sivillerin üzerine bomba yağdırıldı. Kürdistan’da tekrardan savaşın devreye girmemesi için samimi olmalıdırlar. İşte tarihin bu uğrağı Erdoğan için, barış için hukuki bir zemin inşa etmesi için son şanstır. Büyük bir demokratikleşme programı darbenin arkasındaki bütün karanlık odakları dağıtacak ve bu Erdoğan’ın kendisini de kurtaracaktır. Tabii ki de Abdullah Öcalan’ın dediği gibi eğer gerçek ve derin bir barış süreci inşa etmeye yürekleri varsa.”

 

Brauns kimdir? 

Alman Sol Parti Baş Danışmanı Dr. Nikolaus Brauns aynı zamanda tarih araştırmacısı.Brauns, 20 yıldan bu yana Kürt özgürlük hareketi ve Türkiye’deki işçi ile sosyalist kesim ile aktif olarak ilgileniyor.Günlük Sosyalist Junge Welt (Genç Dünya) Gazetesi’ne Türkiye ve Kürt coğrafyası ile ilgili yazılar yazan Brauns, Alman Avukat Brigitte Kiechle ile birlikte 2010 yılından bu yana birçok kitap kaleme aldı. Brauns ayrıca Fethullah Gülen hareketine ilişkin uzun yıllar araştırma yapıyor.

 

(DIHA)